“Beşinci Devrenin Kapısı Önünde Dimdik Bekleyen Genç” olma zamanımız gelmiştir.!

Birleşmiş Milletler 1945 yılının 24 Ekim’inde kurulmuştur. Kurucu üyelerinden birisi Birleşmiş Milletler’in dünya barışını koruma amacıyla kurulduğuna münasip (!) Amerika Birleşik Devletleri’dir. Bir söz vardı ya hani; Amerika ile ilgili : Amerika -yöneticiler- kurt ile kuzuyu yeyip çoban ile ağlayan şerefsizdir. Ne kadar doğru olduğunu bundan 2.5 ay önce gerçekleştirdiği Hiroşima-Nagasaki atom bombası olayı ile anlayabiliriz. Düşünebiliyor musunuz: Yıl 1945, Almanya savaşı kaybetmiş büyük zalim Hitler kendini öldürmüş ama Japonya Pasifikler’de savaşmaya devam ediyor, teslim ol demelerine aldırış etmeden.. Batılı devletler ile birlikte toplantı yapan Amerika, Japonya’ya bir operasyon gerçekleştirmeye karar veriyor. İlgili yönetici bu operasyonun 1 milyon Amerikan askerinin ölümüne sebebiyet vereceğinden bahsediyor ve dönemin câni Amerikan Başkanı Truman, o zaman biz de atom bombası ile saldıralım diyor. Ardından 6 Ağustos 1945 tarihinde Hiroşima’ya atom bombası bırakılıyor. İlk anda 80 bin ölü… Patlamayı gören ve çıkan ışıktan retina tabakası eriyen uzak taraftaki insanlar..
3 gün sonra hedef bu sefer Nagasaki.. İlk anda 40 bin ölü.. Yekûn : Sadece ilk anda can veren 140 bin ölü… Yıllar süren radyasyon etkisinden bahsetmeye lüzum yok..
Amerika bu işte. 2.5 ay sonra Birleşmiş Milletler’i dünya barışını korumak için daha doğrusu galip devletlerin çıkarlarını korumak için kuran Amerika..
Ama asıl trajikomik olan da sanırım Birleşmiş Milletler’in, 3 yıl sonra İnsan Hakları Bildirgesi yayınlamasıydı..

Amerika’nın ve Batı’nın tarihinin yüz karası olduğunu bilmeyen yoktur. Kudüs’ü 1. Haçlı savaşıyla alan Batı, Müslüman kanından, sokakları havuza çevirmişti. Selahaddin-i Eyyubi ise Kudüs’ü aldığında fakirleri ücretsiz serbest bırakmış, zengin sınıftan da çok cüz-i bir miktar almıştı. -Allah kendisinden Razı Olsun- Geçmişteki bu tarz vakı’alar çoktur. Hedefimiz Batı, Amerika ve günümüz olacağı için son 50 yıldaki Amerika’nın dünyalık çıkarları için Kamboçya’da 1 milyon, Vietnam’da 3 milyon, desteklediği İran-Irak savaşında 700 bin, yine Irak işgalinde 1 milyon kişiyi katlettiğini söylemekle başlayalım.

Kardeşlerim!
Amerika’nın yaptıkları yanında kayda bile alınmayacak kadar küçük olan bu olayları sizlere niye anlattığımızı soracak olursanız sizlere son 100 yılımıza kısaca değinerek cevap vereceğiz:
Mâlûm Cumhuriyet Devri’nden sonra Türkiye’de başlayan rûhi çöküş ve Tanzimat’tan beri süren Batı’yı kopyalama hastalığı maalesef gittikçe sonuçları belki de telafi edilemeyecek bir yere sürüklüyor bizleri.. Bilirsiniz ki, Batı’ya giden aydınlanmamış, karanlığa gömülmüş aydın sınıfımız ahlaksızlığı medenîlik olarak getirmiş, içimizdeki casuslar da dinimizin perçinleyici kuvvetini kırmak için türlü desiseler yapmıştır. Merhum Necip Fazıl ‘İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle Türk’ü madde planında kurtardıktan sonra ruh planında helak edici’ diye gayet özet bir cümleyle bu dönemi ne de güzel resmetmiştir.. Gerçekten de o döneme dair anlatılanlara bir bakarsak her tarafta bağımsızlık kutlamaları ama içte de dinimiz ve kültürümüz adına ne varsa hepsini yok etmeye yönelik hamleler görmekteyiz. Bu acı tabloların mümessillerini kayda almaya lüzum yoktur. Çünkü sebeplerin perdesine takılıp tüm suçu birilerine yükleyerek kendimizi aklayamayız. Artık olan olmuştur ve bizim de bundan ders çıkarmamız gerekmektedir. Ülkemizin Batı’dan yıllardır çektiklerini ve Amerika’nın Ümmet’e çektirdiklerini hepimiz yıllardır görüyoruz. Yeri geldiğinde kendilerini nasıl da barış yanlısı gösterdiklerini ve sanki hiç günaha bulaşmamış bir bebek edasıyla tavır takındıklarını hepimiz görmekteyiz. Sesimiz yeterince çıkmıyor ve zulümlerini engelleyemiyoruz. Bir şey yapmak isteyenlerimiz oluyor ama yeteri güce bir türlü ulaşamıyor. Ama artık 1.5 asırdır süren bir zilletin sonunda bir şeyleri düzeltme vaktinin geldiğini düşünüyoruz.

Kardeşlerim!
Üstad Necip Fazıl’ın peşinden söylediği üzere : ‘Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen genç’ olma zamanımız gelmiştir.! Başta Yahudi’nin ve uşakları Batı’nın, Amerika’nın son teknoloji silahlarıyla bizi korkutmaması gerekir değil mi.? Allah’ın yardımı varsa sebeplerin önemi yok deyip Allah için Cihâd etmenin zamanı geldi değil mi.? Cihadın sadece kılıç ile olmadığını hepimiz biliriz. Peki Cihadın kalem ile,dil ile, tesettür ile, nefse muhalefet ile olduğunu hatırlatmak, öğrenmek Cihâd’ı yapabildiğimiz anlamına gelir mi.? Mesela bir kadın veya erkek tesettürün Cihâd olduğunu bilse de tam başarılı olabiliyor mu?

Kardeşlerim!
Kitap taşıyan merkeplere dönen kişiler çok fazlalaştı, türlü bahaneler ile sorumluluklardan kaçanlarımız çok fazlalaştı. Bu zilletin devam etmesinin mümessili olmak mı istiyoruz yoksa taşın altına değil el kafamızı mı koymak istiyoruz.? Allah için, Rasûlullah için, Dava için, Cennet için neden bahanelerin arkasına sığınıp Cihâd etmiyoruz.? Hepimizin bu soruya vereceği yanıt kendisini ilgilendirir, geçelim..

Konuşulacak mevzu bitmez. Düzeltecek hata yapılacak iş de bitmez. Hatanın varlığı lazım ama düzeltmek de lazım. Bizlere yapılanlar ve yaptıklarımız ne güzel bir kutuplaşma oluşturuyor değil mi.? Bir tarafta zulmedenler diğer tarafta mazlumlar. Bir tarafta nefsine köle olanlar diğer tarafta Allah’a kul olanlar. Bu zıtlık ne güzel, bu zıtlık olmak zorunda.. Burası imtihan yeri. Sadece zıtlıktaki konumumuz önemli. Sayımız önemli değil. Sadece yaptıklarımızın neye hizmet ettiği önemli. Hizmetin sonucu, zafer mi mağlubiyet mi önemli değil. Bunları bilmeliyiz kardeşlerim. Mücadele etmeliyiz. Ol’mak zorundayız. Sebepleri kullanıp Allah’ın maddi manevi yarattığı ilaca başvurmalıyız. Bu iş sevap günah hesapları yaparak, Şeriat’ten taviz vererek, gölgenin gölgesi için gölge sahibini görmeyerek olmaz. Zamanı bahane ederek, çalışmadan, dikenli yolda olduğumuz için kan görmeden olmaz. Bu işin sonu Allah’a, Peygamber’e, Cennet’e, sevdiklerimize kavuşmak olacak İnşaAllah. Kazandıklarımız haşa az mı ki kolay yoldan ulaşalım. Cihâd edelim. Tövbe edelim. Nefsimizi ayağımızın altına alıp kurt ile kuzuyu yemeye kalkanların kafasını ezmeden bu iş bitmeyecek. En sonrasında İnşaAllah Allah’ın vaadi gerçekleşip biz kazanacağız. Bu kesindir, İman ediyoruz. Bizim de bu işte bir payımız olmalı diyoruz. Kurt ile kuzuyu yiyenin kafasına bir taş da ben atayım diyoruz.! Her nefse muhalefet bir taştır, her vesile olduğumuz hayır bir taştır, her kurtarmaya vesile olduğumuz insan bir taş atan demektir. Bu şuurda olup gayret etmeliyiz. Allah hepimizin yardımcısı olsun.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir