Tarihler 15 Ağustos 1461’i gösterdiğinde,mehter marşları ve Fetih Sureleri eşliğinde Fatih, Bizans’ın son kalesi Trabzon Rum İmparatorluğu’na giriyordu… Olayın nasıl gerçekleştiğine bakarsak eski ismiyle Konstantinopolis şehrinin fethedilmesine kısaca değinmemiz gerekir. Zira Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem’in şehir hakkında verdiği müjdeler için kaç kahraman şehit düştü, nice çilelere katlanıldı.. Sadece Müslümanlar da değil. Bir çok devlet şehrin özellikle jeopolitik konumu için şehri defalarca kuşattı.. Osmanlı’ya nasip olan bu harika şehrin Osmanlı tarihindeki kuşatmalarına bakarsak özellikle Yıldırım Bayazıt’ın 4 kez şehri kuşatmasıyla karşılaşırız ki bu şehrin ne denli önemli olduğunu gösterir. Osmanlı’nın sadece coğrafi konum, şehrin Osmanlı’nın iç işlerine karışması gibi Peygamber müjdesine ermekten daha az önemli olacak şeyler için şehre saldırmadığı aşikardır. Ayrıca İslam’ın devlet kurup devleti nasıl yerleştirdiği, yaydığı ve egemen kıldığı da asırlardır göz önündedir.. Ne mutlu görebilenlere..
Yıldırım Bayazıt türlü nedenlerle şehri alamamıştır. Hele ki 4. Kuşatma sırasında meydana gelen Timur olayıyla fetret devrine giren Osmanlı’ya, kader, şehrin alınmasını daha da ileri bir tarihe ertelemiştir. Neyse ki Fatih devrinde ana hedef Konstantinopolis olmuş ve şehir mâlûm hadiselerle alınmıştır. Zalim Moğol ve Batı devletlerinin fethettikleri yerlerde yaptıkları kıyımları yapmadan; İslam Sarığıyla, kılıcıyla ve İslam Şeriat’ı ne gerektiriyorsa o yapılarak.. Zira nefsin azgınlığını tablolaştıran Haçlılar, Haçlı seferlerinde Konstantinopolis’i , yani dindaşlarının şehrini yağmalamışlardı…
İşte bu yağmadan sonra 1204 yılında Komnenos Hanedanı tarafından Trabzon Rum İmparatorluğu kurulmuştur. Fatih Konstantinopolis’i İstanbul’a dönüştürdükten 8 yıl sonra zorlu yolları aşarak bu şehri fethetmiştir. Şehirdeki asilleri İstanbul’a yollamış ve bu devlete de son vermiştir..
Bu tarihi olayları özet geçtikten sonra asıl derdimize gelmemiz gerekirse ‘Tarihin içinde boğulmamayı ve tarih yazmak için uğraşmak gerektiğini’ söylemekle sözlerimize başlayabiliriz. Zira tarihi doğru şekilde örnek alıp,ufkumuzu genişletip, bilimsellik dogmasıyla ‘gözlemlenebilir’ olaylar getirin bana demekten başka bir şey yapamayan Batı’yı, o ine gömüp Fatih’in ‘İmkanın sınırını görmek için imkansızı denemek lazım.’ ve ‘İmparatoruna söyle, benim kudretimin ulaştığı yere onların hayalleri bile ulaşamaz!’ sözlerini kendimize rehber edinmemiz gerekmektedir. Aksi halde günümüzde de olduğu gibi Batı’yı ve Allah’ın sırlarının yanında, buldukları hiç olan ilimlerini kesilmez kutsal inek olarak görmeye devam ederiz.. Kardeşlerim, sizlere Cihâd edin diyorum; Batı’nın yaptıklarının kaynakları hep İslam âlimlerinin yaptıklarıdır. Batı yüzyıllardır bir zulüm şebekesi olmaktan öteye geçememiştir. Bizlerin Müslümanlıkla yoğrulan aklımız ve kalbimiz Batı’nın ilmine de üstün gelir, krallığına da son verir. Yeter ki çalışmayı bırakmayalım, tembellikten sakınalım, Cihâd anlayışını sadece savaşmak olarak görmeyelim. O zaman işte’ Bir işi bitirdikten sonra diğerine geç’ diyen Kuran’ın bir aksiyon dinini bize telkin ettiğini anlayacağız.. İslam aksiyon dinidir, Fatih aksiyon adamıdır, Fatih aksiyonunu İslam’dan almıştır. Çünkü İslam’ın Cihâd anlayışını uyguladı. Yeri geldi kılıcıyla mâlûm yerleri fethetti, yeri geldi diliyle konuşma yaparak gönülleri fethetti. Yeri de geldi hocasının dizinin dibine oturup ilim tahsil etti. Fatih’i,Fatih yapan, Osmanlı’yı,Osmanlı yapan İslamdır. Bunu bilelim, İslam’a sarılalım, biz de Cihâd edelim. Anlayacağız ki şeytanın ve dostlarının tuzakları çok zayıftır. Anlayacağız ki bir Müslüman hakiki imanı elde ettiğinde dünyaya kafa tutabilir…
Kardeşlerim! Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi : Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur..’ Batı Doğu’nun mirasına konup onu numunelik bir kaç insanıyla bu hale getirmiştir. Düşünün ki, Batı’nın numunelik insanlarının yaşadıkları zamana, faydaya, bilgiye, hoşgörüye uygun hayatı, İslam’ın zaten emrettiğini… Sonuç ne çıkar? Batı’nın insanları kadar, Doğu’da, Batı’nın numunelik insanları.. O halde kardeşlerim İslam çalış diyorsa,İlim öğren diyorsa biz de uyacağız. Dünya’dan zulmü atmanın yolu İlimden geçer, cahillerin, cahilliğin kökünü kurutmaktan geçer. Kur’an’ın söylemesiyle cahillerden yüz çevirelim kardeşlerim. İşimize bakalım, bulunduğumuz yerde; dernekte,evde,cemaatte hangi hayırlı işi yapabilirim, hangi ilmî öğrenip İslam alemine faydalı bir birey olabilirim? Bunu düşünelim kardeşlerim. Batı’nın bizi kaynak alıp yüzyıllar süren çilesinden sonra numunelik bir kaç insanıyla bu hale geldiğini göz önüne getirerek, bizler de belki yıllar sürecek emeklerle eski gücümüze kavuşabiliriz. İnançlı olmalıyız. Fedekarlık yapmalıyız. Yaptıklarımızın hesabını yapmamalıyız. Batı’yı ve Doğu’yu tanıyıp, İslam ile mihenge vurup İslam’ın yüceliğini keşfe çıkmalıyız. Bizler dertli adamlarız. Fatih’in gece vakti teheccüde kalkan hocasının, onu, odasında haritalarla çalışma yapar bulduğu gibi biz de Fatih gibi olmalıyız. Fatih İstanbul’u İstanbul yaptıysa biz de İstanbul’u dinin, irfanın, ahlakın yatağı yapmaya çalışmalıyız. Bunun için gayret etmeliyiz. Allah hepimizin yardımcısı olsun..