II. ABDÜLHAMİD HAN’IN TAHTA ÇIKIŞI (31 Ağustos 1876)
Sultan II. Abdulhamid Han, Türkiye’de hakkında lehte ve aleyhte en çok yazı yazılan kişilerden biridir. Bunun sebebi ise hiç şüphesiz kendi şahsiyetinin sonucudur. Çünkü İslami bir hassasiyet gözeten, başta Halifelik makamıyla yaptığı icraatları İslam’ın faydasına olacak şekilde planlayan bir Osmanoğlu’dur kendisi. Bu da kendisine bakan kişinin zihniyetinin, kendisini sevip sevmemesini belirlemiştir. Mesela bir kişinin İslami vasıfları, değeri ön plana çıkıyorsa ve o kişi siyasetin ve ideolojilerin tarihteki yanlış tesirlerinden etkilenmemişse kanaatimizce II. Abdulhamid Han, o kişi tarafından sevilecek bir şahsiyettir.
Peki II. Abdulhamid Han Hazretleri tahta nasıl ve hangi koşullarda çıktı? Bu soruyu cevaplandırmak için kendisinden önce yönetimde olan amcası ve babasının dönemlerine hızlıca değinmemiz gerekmektedir. Tanzimat Padişahı da denilen II. Abdülhamid’in babası Abdulmecid Han döneminde Mustafa Reşit Paşa’nın liderliğinde Tanzimat ilan edilmişti. Gariptir ki Batı’ya nazaran geri kalmışlığı çözmek için hürriyet, adalet, kardeşlik naraları atıyorlardı. Nedense hiç kimse de suçu kendinde bulmuyordu. Hep suçlu birileri idi ve neticede Batı’nın gerisinde kalmıştık. Geri kalışımız da ancak tanımladıkları özgürlük ile çözülecekti(!). Şartlar buna imkân verdi ve ferman imzalandı. Bir devletin kalkınması halk arasındaki eşitliğe bağlandı. Devlet basiretsiz, düşüncesiz paşaların kontrolünde bir vahamete doğru gidiyordu. Daha sonra Abdulmecid Han vefat etti. Kardeşi Abdülaziz Han -Abdülhamid’in amcası- tahta geçti. Abdülaziz Han ufku geniş bir liderdi. Devletin sorunlarını anlamaya ve çözmeye daha şehzadelik zamanlarında başlayan biriydi. Devletin en önemli meselelerinden ve zamanın şartları gereği ordu ve donanmanın güçlü olması gerektiğini keşfetti. Osmanlı Devleti muzaffer tablolar çizilen zamanlarına kavuşmak istiyordu. O zamanlar halk ve devlet memnundu ve tekrar o zamanlara kavuşmak mümkündü. Abdülaziz ordu ve donanmayı güçlendirdi. Diğer taraftan Batı’dan kültürel olarak faydalanmayı çağdaşlık, ilericilik olarak algılayan toplumu uyardı, önlemler aldı, halkına Öz’ünü anlatacak hamleler yaptı. Bu adımlar maalesef Abdülaziz Han’a yapılacak darbenin bahaneleri oldu. Hüseyin Avni ve Mithat Paşalar öncülüğünde yapılan darbe ile Abdülaziz Han delilik, gereksiz harcama bahaneleriyle hâl edildi ve birkaç gün sonra da bilekleri kesilerek şehit edildi.
Darbeyi yapanların amacı tarihteki ilk mason Osmanoğlu olan V. Murad’ı tahta geçirmekti. V. Murad maalesef içki müptelası, basiretsiz, kukla bir padişahtı. Kadere bakın ki 3 ay padişahlık yapan bu Osmanoğlu, aşırı vehim ve korkudan cinnet geçirdi. Allah, deli yaftasıyla tahttan indirilen Abdülaziz’in yerine geçen mason padişahın, delirmesini murat etmişti. Devletin kukla da olsa deli bir padişah ile yönetilemeyeceği açıktı. Allah Rahmet Eylesin, Çerkes Hasan isimli subay da darbecilerin mekanını basıp baş darbeci Hüseyin Avni Paşa’yı öldürünce Mithat Paşa otoriteyi ele geçirdi. Mithat Paşa Cumhuriyet istiyordu ama Meşrutiyet’i bu isteğine bir ön ayak yapacaktı. Bu sebeple veliaht II. Abdulhamid Han Hazretleri’ne geldi. Kendisini destekleyeceğini ama şart olarak da Meşrutiyet’i ilan etmesi gerektiğini bildirdi. Abdulhamid kabul etmişti çünkü Meşrutiyet aslında Şûra yönetimine benzer bir yönetimdi. Lâkin Abdulhamid sonradan anlayacaktı, “Kahpe içeriden olunca kapı kilit tutmazmış”.
V. Murad hâl edildi. II. Abdulhamid Eyûb’te Hazreti Ömer Radıyallahu Anh’ın kılıcını kuşanarak tahta geçti. Devletin o zamanki gündemi meşhur 93 Harbi’dir. (1877-78. Rûmî takvimde 1293). Bu harp de işin aslını söyleyecek olursak darbeci Midhat Paşa yüzünden çıkmıştı. Mithat Paşa ve avenesi hem Abdülaziz’e darbe yapıp hem de Padişahı katledince halkın nefretini üzerlerine çekmişti. Yıllardan beridir halkı sindirme politikalarından biri olan savaşı gündeme getirme ile bunu söndürmek istediler. Bir de uzun yıllar Osmanlı ‘ya rakip olan Rus gâvurunu yenerseler itibarlarını geri kazanacaklardı. Olmadı.
Başta söyledik: Kahpe içeriden olunca kapı kilit tutmazmış… Mebus diye meclise alınanlar Rus’a bilgi sattı. Darbeci ordu içinde normal olarak intizam yoktu. Çekememezlik, hainlik derken Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’ya ve nice yiğide rağmen kaybettik. Böylece II. Abdulhamid tahta geçer geçmez büyük imtiyazlar vereceği bir savaşa girmek zorunda kalmıştı. Savaşı, toprağı kaybettik. Neyse ki II. Abdulhamid Han bir siyasi hamleyle İngilizleri Rusların karşısına geçirerek Berlin Antlaşması’nı imzaladı. Böylece girmek zorunda kaldığı savaştan yenilgiyle ayrılsa bile maddeleri hafifletti.
Tarih ibrettir. İbret almalıyız yoksa boş bilgi yığını olur. Peki buradan nasıl ibret alabiliriz? Hiç şüphesiz ilk adımda Batı’dan istifade etmenin kültürel manada değil teknolojik manada olacağını öğrenerek. Mesela Abdülaziz Han o zamanın Amerika’sından gelişmiş tüfekler almıştı ve meşhur Plevne savunmasında bu tüfekler çok önemli iş yapmıştı. Diğer alacağımız ders kaderin cilvesi olan V. Murad’ın delirmesidir. Deli yaftasıyla indirdiler ama yerine geçirdikleri padişah delirdi. Daha sonra Allah zalimleri nasıl da ilmek ilmek tuzağına düşürdü. Avni Paşa öldü, Mithat Paşa sürgün yedi sonra birileri tarafından boğduruldu. Alacağımız bir diğer ders ise şüphesiz koşullar kötü olsa bile elimizdeki imkanları gözden geçirip koşulları olabildiğince iyi duruma getirmek için harekete geçmek olacaktır. II. Abdulhamid Han umutsuzca Rus’a teslim olsaydı, bir hamle yapmasaydı o zaman hal nice olurdu? Berlin de hafif bir antlaşma değil lâkin Rus’un dayattığı Ayastefanos çok daha kötüydü…
Sultan II. Abdulhamid Han, İslam Ümmet’ine bir umut olarak tahta çıktı. Uzun müddet mücadele etti. O bir dehâydı. Kıymetini bilemediler, kaderin sillesini yedi. Allah Rahmet Eylesin…